Siyasal kültür ve siyasal bilinç, siyasetin kurumsal olmayan en önemli unsurları. Bir önceki yazımızda siyasal kültürü ele almıştık, bu yazımızda ise siyasal bilinç konusunu irdelemek istiyoruz.
Siyaset (politika) sözcüğü farklı anlamlarda kullanılabiliyor. Ancak, Aristo’dan[1] İbn Haldun’a[2] ve onlardan günümüze dek en yaygın hali “devlet yönetimine ilişkin karar ve uygulamalar” şeklindedir.
Devlet, toplumsal düzeni sağlamak için kurulmuş ve olağanüstü yetkilerle donatılmış en büyük toplumsal aygıt. Demokrasilerde devletin görevi, farklı toplum kesimlerinin taleplerine adil çözüm üretmek ve toplumsal uzlaşıyı temin etmektir. Tüm yasalar ve düzenlemeler bu amaca yönelik yapılır ki işte bu süreçlere siyaset deniyor.
Siyaset, farklılıkların, çelişkilerin olduğu yerde ortaya çıkar. Siyaset teorisi üzerine çalışanlar, sosyal yapının homojen olması ve toplumdaki birey ve gruplar arasında tam bir görüş birliği olması halinde “siyaset” diye bir kavramdan bahsedilemeyeceğini belirtiyorlar.
***
Devlet yönetimi nasıl çalışır?
Devlet yönetimi otoriter ve demokratik rejimlerde farklı çalışır. Otoriter rejimlerde devlet yönetimiyle ilgili kararlar tepedeki kişi veya küçük bir grup tarafından alınır ve halka dikte edilirken; demokratik rejimlerde ise farklı görüşteki insanlar çeşitli kanallarla taleplerini ortaya koyar, devlet yönetimi de bu farklı talepler üzerinde çalışarak bunları olabildiğince uzlaştırıp tatmin edici kararlara/yasalara dönüştürür.
Özetle, siyaset, toplumdaki farklı kesimlerin farklı taleplerini, taraflar arası çatışmaya mahal vermeden çözmek ve toplumsal uzlaşı ve düzeni tesis etmek için yapılan bir eylemler zinciridir.
***
Demokrasinin özü sorunları anlamak ve çözmektir.
İnsanların mutlu olduğu bir toplumsal düzenin kurulabilmesi için devlet yönetimine gelenlerin, topluma kendini rahatça ifade edebilme ortamını sağlaması gerekir. Bundan kaçınan devlet yönetimleri illegal girişimlere kapı aralamış olur.
Farklı talepleri olan kesimlerin de kendi aralarında örgütlenip, görüşlerini somut şekilde ortaya koyarak demokratik siyasete katkı sağlamaları sorumlulukları gereğidir.
Devlet yönetimi ancak bu şekilde toplumdaki sorunları gerçek boyutlarıyla anlama ve çözüm üretme imkânına sahip olur.
***
Peki toplum kesimleri kendini nasıl ifade eder?
Daha önce bu konu üzerinde durmuş ve bunun başlıca iki yolu var demiştik:
Birincisi sivil toplum oluşumları yoluyla;
İkincisi de siyasi katılım yoluyla.
***
Vatandaşların, devletin karar ve uygulamalarına tesir etmek için gerçekleştirdiği eylemlerin adı siyasal katılımdır. Bireylerin siyasal katılımı, seçimden seçime oy vermekten, devlet yönetiminde görev almaya kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsar.
Toplum gruplarının siyasal katılımının en etkili şekli ise taleplerini sayısal olarak ortaya koyabilmeleridir. Çünkü rekabetçi bir sistemin hâkim olduğu demokratik ülkelerde sayısal güç siyasette mutlaka karşılık bulmaktadır.
Sayısal gücü oraya çıkartmanın mekanizması ise siyasi partilerdir.
Buradan hareketle talep ve beklentilerin en güçlü şekilde siyasi partiler vasıtası ile siyaset sahnesine taşınabileceğini söyleyebiliriz.
***
Siyasi partileri temsiliyetleri itibarı ile basit şekilde iki başlıkta tasnif edebiliriz:
Birincisi belirli bir sosyal grubu temsil eden siyasi partiler,
İkincisi de ana akım ideolojilerin temsilcisi kitle partileri.
Belirli bir sosyal grubu temsil etme iddiasındaki partilere misyon partileri de diyebiliriz. Grup partilerinin (veya misyon partilerinin), kitle partilerince göz ardı edilip yeterince sahiplenilmeyen, fakat kendilerine birincil mesele edindikleri spesifik hedefleri vardır. Öncelikleri bu hedeflere dikkat çekmek ve hayata geçirmektir. Çoğulcu Demokrasi Partisi’ni işte biz bu kategoride değerlendiriyoruz.
***
Siyasi partiler nasıl büyür?
Bir siyasi parti kuruluş amacına uygun güçlü söylemleri ve çalışkan davetçileri vasıtasıyla büyür. Ancak, gelişimin kalıcı olması ve sürmesi için partiyle etkileşime giren kesimlere politik bilinç kazandırılması gerekir. Bunun, -sesli veya görüntülü- iletişim, eğitim, propaganda, sanat, vb. gibi pek çok yolu vardır. Parti söylemleri bu yollarla kitleye yansıtılır ve etki oluşturulmaya çalışılır.
Bu girizgahtan sonra ele almak istediğimiz kavrama gelelim.
***
Bilinç, kişinin kendisini çevreleyen gerçekliği kendi düşüncesinde anlamlandırarak, kendine en yararlı şekilde yeniden üretme yeteneğini ifade ediyor.
Bir birey, bir sosyal grup veya bir bütün olarak toplum, politik bilincin bir öznesi olarak hareket edebilir. Öyleyse biz de bireysel politik bilinçten, grup politik bilincinden ve kitle politik bilincinden bahsedebiliriz.
Ancak biz bu yazımızda sadece bireysel politik bilinci ele alacağız.
***
Bir kişinin bilinci, davranışını belirlediği gibi; politik bilinç de politik davranışını belirler. Politik bilinç, siyasi bilgi, değerler ve ideolojik inançlardan oluşan bir sistemdir. Sosyalleşme sürecinde kişinin zihninde gerçekleşir ve birey buna dayanarak bir siyasi tutum geliştirir.
“Partiyle ilişki kuranlara politik bilinç kazandırılmalıdır” derken, “taleplerin ancak siyaset yoluyla kamu politikasına dönüşebileceği ve bunun için de dağınık güçlerin bir araya gelerek merkezileşmesinin gerektiğinin bireylerce idrak edilmesi lazım geldiğini” anlatmak istiyoruz.
Peki bu nasıl olacak? Yaşadığımız ülkedeki keskin kamplaşma ortadayken, bu dağınık güçler nasıl bir araya gelecek ve yeni bir siyasi merkez oluşturacak?
***
Çoğulcu Demokrasi Partisi siyaset arenasında yerini aldıktan hemen sonra epeyce taşlandı ve hâttâ dışlandı. Ama geçen zaman ve yapılan çalışmalar bu yaklaşımları geçersiz kıldı. Artık ortada önyargıları kırmış, varlığı kanıksanmış bir parti var ve tabanın ciddi bir bölümünce de bilinir halde.
ÇDP insanımızın önünde, kültürel değerleri, kimlik ve varlık meselesini önceleyen bir siyasi seçenek olarak duruyor. Bu tablo, duyarlı yüreklerde bir vicdan muhasebesine yol açtı/açacak; bazılarının politik bilinçlerinde öncelik/sonralık bölünmesi meydana getirdi/getirecek.
ÇDP yükseliş ivmesini artırdığında, bu muhasebeyi yapıp politik bilinci bölünenlerin sayısı da artacak.
***
Siyasi bilinçteki bu hiyerarşik bölünmüşlük problem midir?
Hayır, bu durum bir problem değildir. Bu süreç sağlıklı bir gelişmeye işaret ediyor. Çünkü Çoğulcu Demokrasi Partisi kimseden paradigma değişikliği ve benimsediği çizgiden tamamen vazgeçmesini talep etmiyor. Yani kişiler liberal, sosyalist, İslamcı v.d. olabilir. ÇDP bu alt yapılarla çelişmeyen bir şeyi, kimlik ve varlık meselesinin öne alınıp siyasi platformda sahip çıkılmasını öneriyor ve bunun için de devleti çözüm ortağı olmaya zorlayacak bir siyasi merkezin oluşturulmasını istiyor. Bunu bir lütuf olarak değil, bir hak olarak talep ediyor.
Toplum homojen değil ve bütün toplum kesimlerinin devlet ve hükümetle ilişkileri, ondan beklentileri var. Toplumda, devlet yönetimini kendi lehlerine kullanmak isteyenler arasında sürekli bir siyasi çıkar çatışması var.
Sorunu olan toplum kesimlerinin, örgütlenerek sorunlarını siyasi platforma taşıyıp, devlet yönetimini bu sorunları çözme yönünde etkileyecek güç oluşturmaları demokratik bir haktır.
ÇDP ne yapmak istiyor diye soranlar var. Cevabımız net:
ÇDP işte bu hakkı kullanmak istiyor.
[1] Aristo siyaset (politika) kavramını polise (kente/devlete) ait işler anlamında kullanıyor.
[2] İbn Haldun da insanların birlikte yaşamaya mecbur olduklarını, birlikte yaşamaları için de aralarındaki ilişkileri düzenleyen bir karar merkezinin olması gerektiğini, bunun da devlet olduğunu söylüyor. Alınan kararları “kanunlar” olarak zikrederken, siyaseti de “devletin yönetilmesi ile ilgili işler” olarak tarif ediyor.
626