Cumhurbaşkanı Erdoğan 31.10.2020 tarihinde Ak Parti Van İl Başkanlığı kongresinde yaptığı konuşmada ‘’İzmir depreminde evleri yıkılan vatandaşlarımızın evlerini en kısa sürede yeniden yapacağız’’ dedi.
Elbette böyle bir deprem felaketinden sonra yıkılan evleri kısa sürede yeniden yapmak maddi mağduriyetleri gidermek bakımından önemlidir. Ancak, bu denli riskli binaların depremle yıkılmadan önce yıkılıp yeniden yapılmasıyla maddi kayıpların yanında onca canın yitirilmesinin önlenebileceği gerçeği de meydandadır. Bunları söylerken depreme hazırlık konusunda hiçbir şey yapılmadığını söylemiyoruz. Ancak ne yazık ki yürütülen çalışmaların ve alınan önlemlerin yeterli ve gereken hızda olmadığı görülmektedir.
Bilindiği gibi depreme hazırlık ve önlem alma konusunda en önemli husus; mevcut bina stokunun depreme dayanıklılık açısından değerlendirilmesi ve tespit edilen dayanıksız yapıların bir an önce yıkılıp yenilenmesinden geçmektedir. Binaların nerelere yapılacağı, nerelere bina yapılmaması gerektiği, depremde kurtarma ve deprem sonrası oluşacak tablonun yönetilmesine yönelik tedbirler de konunun bir başka yanıdır.
Depreme dayanıksız binaların, özellikle de konutların yenilenmesinde mevcut yasanın ve uygulanan yöntemlerin yeterince verimli ve amaca hizmet eder hızda sonuç üretmediğini düşünüyoruz. Mevcut durumda konutların yenilenmesi işi ağırlıklı olarak özel müteahhitlik firmaları üzerinden yürütülmektedir. Müteahhitlik firmaları nihayetinde kar amacı güden ve karını da yenilenecek konutlardan elde etmeyi hedefleyen kuruluşlardır. Bu durumun verimli ve hızlı bir sürecin işlemesinin önünde engel oluşturduğunu düşünüyoruz. Konutların yenilenmesinde müteahhitlerin kar edebilmesi ve konut sahiplerine de yeni konut verilebilmesi için sınırlı ve makul büyüklükte yapılmış konutların yüz ölçümlerinin küçültülerek mevcuttan daha fazla konutun üretilmesi gerekmektedir. Durumun böyle olması konut sahipleri açısından karar almayı zorlaştırdığı gibi bir takım anlaşmazlıkların, memnuniyetsizliklerin doğmasına neden olmaktadır. Üretilen konutlar büyüklük ve kalite açısından da bir takım memnuniyetsizliklere yol açmaktadır. Bazı durumlarda konut sahipleri mevcut konutlarının yarısı kadar bir alana mahkum olmaktadır. Müteahhitlerin iş yaklaşımları ve taahhütlerini yerine getirme konusundaki tutumları da memnuniyetsizlikler ve bir takım hukuki sorunlar yaratmaktadır. Bu süreçte yapı denetiminin kalitesi, depremin gerektirdiği teknik ve mühendislik yaklaşımın varlığı da tartışmalı hale gelmektedir.
Çürük konutları maliyetini karşılayarak konut sahiplerinin kendi imkanlarıyla yenilemesi yukarıda belirtilen sorunların bir kısmını bertaraf etmek bakımından en doğru yol olabilir. Ancak, aynı binadaki konut sahiplerinin bir kısmının konut inşa maliyetini karşılayacak maddi imkanlardan yoksun olması ve konuya yaklaşımlarındaki farklılıklar da buna yeterince imkan vermemektedir.
Bu konuda, devletin idari, hukuki, teknik sorunları süratle çözecek güçlü bir organizasyonla doğrudan işin içinde yer alması ve başından sonuna kadar süreci yürütüp yönetmesi daha akılcı ve sonuç alıcı bir yol olarak görünmektedir. Bunun olması, isteyenlerin müteahhitlik firmalarıyla çalışmasının önünde engel değildir. Devletin önceliği kar olmayan, sorunlu bina stokunu yenilemek ve depreme dayanıklı hale getirmek olan bir Deprem Bakanlığı/Kentsel Dönüşüm Bakanlığı veya başka bir yapılanma düzeyinde işi ele alması yukarıda belirtilen sorunların birçoğunu bertaraf edeceği gibi işlerin daha hızlı yürümesine, sorunlu konut stokunun çok daha kısa sürede, deprem şartlarına uygun bir şekilde yenilenmesine yol açacaktır. Bu yaklaşım, merkezden yönetilen bölge ve şehir bazlı örgütlenmelerle, ada ve pafta bazlı çözümlerle şehircilik açısından daha planlı ve vatandaşın memnuniyetini sağlayacak bir yapılaşmaya imkan verecektir. Bu yapı içinde konutlar, yerine göre uzun vadeli borçlandırma ve/veya devlet katkısı, yerine göre de kat karşılığı gibi alternatif modellerle yenilenebilecektir. Kar amacı gütmeyen bu yapılanma ekonomiye de daha dengeli bir hareketlilik ve katkı sağlayacaktır.
Mevcut sistemde dayanıksız binaların tespiti ve yenilenmesi büyük ölçüde bina sahiplerinin anlayış ve inisiyatifine bırakılmış haldedir. Bu nedenle de çok sayıda insan, gerekli adımların atılamaması nedeniyle oturulması son derece riskli binalarda oturmaya devam etmektedir. Bunların içinde teknik bir incelemeye dahi gerek olmaksızın oturulmasının son derece riskli olduğu anlaşılabilecek çok sayıda bina bulunmaktadır. Bu gibi binalarda inisiyatifi bina sahiplerine bırakmayacak bir yaklaşıma ihtiyaç vardır.
İzmir ve diğer bölgelerde meydana gelen depremler bize deprem olduktan sonra, can kayıplarının yanı sıra ortaya çıkan ekonomik maliyetin de yıkılan binaların depremden önce yenilenmesinde ortaya çıkacak maliyetten kat be kat fazla olduğunu göstermiştir. Elbette can kayıpları hiçbir maliyetle ölçülemez ancak, depremden sonra binlerce kişinin katıldığı arama kurtarma çalışmaları, devlet yöneticilerinin deprem bölgesine yaptıkları ziyaretler, iş kayıpları, çok sayıda eşya ve araç gerecin heba olması, mağdur olan insanların barınma ve beslenmeleri için yapılan harcamalar, hepsi bu maliyetin içindedir. Bilim insanlarınca, yaklaşmakta olduğu sıklıkla dile getirilen büyük İstanbul depreminin yaratacağı kayıpların ürkütücü boyutlarda olacağı ve ülke ekonomisinde uzun yıllar onarılamayacak bir tahribat yaratacağı bilinmektedir. O nedenle depreme hazırlık konusunun ivedilikle öncelikli bir konu olarak ele alınması ve bütüncül bir yapı içerisinde çözülmesi gerekmektedir.
ÇOĞULCU DEMOKRASİ PARTİSİ
165