Rusya‘nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov‘un on gün önce Sputnik Haber Ajansı’na yaptığı açıklamalara tepkiler dinmek bilmiyor.
İstanbul Beyoğlu’nda Çoğulcu Demokrasi Partisi tarafından organize edilen bir açık hava basın toplantısıyla Yerhov’un Çerkesler hakkındaki sözlerine sert tepki gösterilerek, “Soykırım ve Sürgün Rusya devlet yönetiminde yapısallık kazanmış bir yöntemdir. Ve bunun Yerhov gibi zekasızların uydurduğu basit yalanlarla örtbas edilebilmesi mümkün değildir” denildi.
Çerkesya ve Abhazya bayraklarının açıldığı, 100’ün üzerinde Çerkes vatandaşın katıldığı ve yer yer sloganlar atılan açık hava toplantısında basın açıklamasını Çoğulcu Demokrasi Partisi Genel Başkanı Faruk Arslandok okudu. Yerhov’un açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını ifade eden Arslandok tarihsel süreci özetledikten sonra, “1951 yılında yürürlüğe giren ‘’BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’’, suçun önlenmesi ve cezalandırılması konusunda asıl olarak devletleri yükümlü ve sorumlu kılmaktadır. Bu bağlamda, Çerkes soykırımının sorumluluğu da müteselsilen bugünkü Rusya Federasyonu devletinin üzerindedir“ dedi ve Rusya’nın Çerkeslerden özür dileyerek, sorumluluk yüklenip verdiği zararları telafi yönünde adımlar atmasını istedi.
Okunan Basın açıklamasının tam metni şöyle:
DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI,
SAYGIDEĞER KAMUOYU.
Rusya Federasyonu’nun Türkiye Büyükelçisi Aleksey Yerhov, 13 Şubat 2020 tarihinde Sputnik Haber Ajansı’na verdiği demeçte, 19. yüzyılda Rus Çarlığı’nın yurtlarını işgal ettiği Çerkes Halkına uyguladığı “Soykırım ve Sürgünü” yok sayan ifadeler kullanmış; söylediği yalanlarla tarihi tersyüz etmeye yeltenerek Çerkes halkını Rus şövenistlerce uydurulan düzmece bir tarihin öznesi yapmaya çalışmıştır.
Yerhov, sanki Çarlık Rusyası ‘’Soykırım ve Sürgün’’ suçunu işlememiş gibi davranarak, Çerkeslerin Rusya’ya yönelik tepkilerinin önyargılardan kaynaklandığı iddiasıyla, Türkiye’de birilerinin ‘’Soykırım ve Sürgün konusundaki bu güzel efsaneye inanmak istediğini ” söyleyebilmiştir.
Yerhov ayrıca, ‘’Çerkeslerin, Rus köylerine düzenledikleri sürekli baskınlara karşı sabrı tükenen dönemin Rus hükümetinin, kriminal hayat tarzına sahip, barış içinde yaşayamayan bu insanlara sunduğu seçenekle kardeş Türkiye’ye göç ettikleri…’’ yalanlarıyla tarihi gerçekleri çarpıtarak Çar yönetimince işlenen soykırım suçunu örtmeye çalışmıştır.
Halbuki tarihi gerçekler hiç de öyle değildir.
Çerkesler, Rusların tarih sahnesine çıkmasından binlerce yıl öncesinden beri Kuzey Kafkasya’da yaşamaktadır. Bölgede, çağına göre insani standartları çok yüksek barışçı bir kültür yaratmış ve kendilerine saldırılmadığı sürece de komşularıyla çok iyi geçinmişlerdir. Ayrıca Çerkeslerin bu karakteri dünyaca bilinmektedir.
Rus Çarlığı’nın Kafkasya’yı işgal etme girişimlerinin başladığı 15. yüzyılın sonlarına kadar da Çerkeslerin Ruslarla bir komşuluk ilişkisi olmamıştır. Ruslar Kafkasya’ya sonradan gelmiş işgalci bir topluluktur. Emperyal heveslerle 15. yüzyıldan itibaren güneye doğru genişlemeye başlamış; askeri işgale zemin olsun diye Kafkasya’nın kuzeyine Rus ve Kozak köyleri kurarak buralara Çarlığa sadık toplulukları iskân etmiştir. Bu yerleşimlerin hiçbiri doğal olmayıp sentetiktir. Rus Çarlığı’nın Kafkasya’yı işgal planlarının ön hazırlığıdır.
Bu altyapı sonrası kendini güçlü gördüğü ilk fırsatta da Kafkasya’ya saldırmış, Çarlık ordusunun bütün imkânları kullanılarak ülke yakılıp yıkılmak suretiyle işgal edilmiş ve halk soykırıma uğratılarak sürgün edilmiştir.
Rus Çarlığı, çok donanımlı devasa imparatorluk ordusu ile Kafkasya’ya saldırırken karşısında hiçbir zaman düzenli bir ordu olmamıştır. Çerkesler, bu devasa güce karşı yurtlarını ve özgürlüklerini savunmak için sadece kılıç, kama ve hafif silahlara sahip milis güçlerle direniş göstermiştir. Yaklaşık üç yüz yıl süren ve son 101 yılı çok kanlı geçen bu dengesiz savaşın nihayetinde Çerkesler yenilmiş ve 21 Mayıs 1864 tarihinden itibaren kalan nüfuslarının % 90’ı vatanlarından sürgün edilmiştir.
Geriye dönülüp bakıldığında görülmektedir ki, bu dengesiz savaşın yegâne hedefi Çerkes Halkı’nı katletmek ve sağ kalanları da sürerek topraklarına el koymak idi.
Çocuk, kadın, yaşlı gözetmeden sivil insanların öldürülmesi, insanların beslenme ve barınma ortamlarının ortadan kaldırılması da bunun açık kanıtlarıdır; Çarlık Ordusunda görevli subayların, Kafkasya’nın tam anlamıyla Rus toprağı olabilmesi için ‘’etnik temizlik yapılması gerektiğine’’ ilişkin çok sayıda söylem ve raporları da somut suçüstü belgeleridir…
Yaşanan trajedi, aynı dönemde bölgede bulunan yabancı gezginlerin ve gözlemcilerin anılarında da açık bir şekilde görülebilmektedir.
Kullanılan gücün ‘’orantısız’’, başvurulan yöntemlerin ‘’acımasız’’, sonucunun da ‘’Soykırım ve Sürgün’’ olduğunda bütün kaynaklar mutabıktır.
Çerkes Halkı, bugün dünyanın dört bir yanına dağılmış, ana yurdunda azınlığa düşmüş ve toplumsal gücünü büyük ölçüde yitirmiş vaziyettedir. Dilini, kültürünü, ulusal varlığını koruyamama riskiyle karşı karşıya olup, oldukça endişelidir.
Bütün bunlar uğratıldığı Soykırım ve Sürgünün telafi edilemez sonuçlarıdır.
Çerkes Soykırımı planlı ve organize bir suçtur. Çerkes Soykırımı sadece insanları katlederek gerçekleştirilmiş de değildir; sağ kalanlar, binlerce yıl üzerinde yaşadıkları yurtlarından koparılarak, insanlık dışı koşullarda sürgüne gönderilmiş; sürgün sırasında ve sonrasındaki kötü yaşam koşulları sonucu yüz binlercesi hayatlarını kaybetmişlerdir.
1951 yılında yürürlüğe giren ‘’BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’’, suçun önlenmesi ve cezalandırılması konusunda asıl olarak devletleri yükümlü ve sorumlu kılmaktadır. Bu bağlamda, Çerkes soykırımının sorumluluğu da müteselsilen bugünkü Rusya Federasyonu devletinin üzerindedir.
Çerkes Halkı 21 Mayıs 1864’ü hiçbir zaman unutmayacak, her yıl yükselen bir bilinçle soykırımın bütün detaylarıyla aydınlanması için gereken iradeyi ortaya koyacak ve mücadelesini sürdürecektir.
DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI,
SAYGIDEĞER KAMUOYU.
Rusya, en büyük Soykırım ve Sürgünü Çerkeslere uygulamış olmakla birlikte, Sovyetler Birliği dönemi dahil tarihinde buna benzer pek çok sabıkası bulunmaktadır. Örneğin, Stalin’in hakimiyetindeki sosyalizm görünümlü faşist dönemde, küçük halklara, uydurma gerekçelerle pek çok soykırım ve sürgün uygulanmıştır.
18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü
2 Kasım 1943 Karaçay Sürgünü
8 Mart 1944 Malkar Sürgünü
14 Kasım 1944 Ahıskalıların Sürgünü,… bunlardan bazılarıdır.
Nitekim bugün, 23 Şubat 1944 tarihinde Çeçen-İnguş halkına uygulanan acımasız sürgününün 76. yıldönümüdür. Bu tarihte, Çeçen-İnguş halkı, çocuk, kadın, yaşlı demeden, 2. Dünya Savaşı’nda Almanlarla iş birliği yaptıkları gerekçesiyle toplu cezaya tabi tutulmuş, Orta Asya ve Sibirya’ya sürülmüştür.
Kış ortasında, saatler içerisinde 500.000 Çeçen-İnguş, çocuk, yaşlı, kadın ayrımı gözetilmeksizin hayvan vagonlarına doldurularak, insanlık dışı koşullarda sürgün edilmiştir. Yaklaşık yüz bini yollarda ve kötü yaşam koşulları nedeniyle hayatını kaybetmiştir.
Bu vesileyle soykırım ve sürgünlerde kaybettiğimiz tüm şehitlerimizi hüzün ve rahmetle anıyoruz.
***
Bütün bunlar somut bir biçimde göstermektedir ki; Soykırım ve Sürgün Rusya devlet yönetiminde yapısallık kazanmış bir yöntemdir. Ve bunların Yerhov gibi zekasızların uydurduğu basit yalanlarla örtbas edilebilmesi mümkün değildir.
Bu büyük trajediye duyarsız kalmak, sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmak ve inkâr etmek modern bir devletin yapacağı iş değildir. Soykırımı inkâr eden bir devlet, gelecekte de böyle bir trajediye yol açacağı kaygısı vermektedir.
Rusya Federasyonu yöneticilerine sesleniyoruz!
– Çerkes Soykırımını tanıyın!
– İşlediğiniz bu suç için özür dileyin!
– Kafkasya ve Çerkes yurdunun yeniden ihyası için üzerinize düşen sorumluluğu yüklenin!
– Soykırımın yarattığı tahribatın giderilmesi için gerekli adımları atın!
Evet, bu adımları atın ki, insanlığa dair içimizde yaşattığımız son kırıntıları da yitirmeyelim.
YAŞASIN HALKIMIZ!
YAŞASIN MÜCADELEMİZ!
162