Öncelikle “siyaset” ve “kültür” kavramlarının tanımlarını hatırlamamız yerinde olur. Devlet işlerinin düzenlenmesi ve yürütülmesine dair sahip olunan düşünce ve uygulamaların tamamı siyaset kavramının içine giriyor. Kültür ise toplumların kendilerine özgü olan ve gelecek nesillere aktardıkları maddi veya manevi her şey olarak tanımlanıyor. Siyasal Kültür dediğimizde ise “siyasete ilişkin geliştirilmiş ve topluma mal olmuş düşünce, sembol, v.b. kolektif değerlerin tümünü” anlamamız gerekiyor. Kolektif değerler diyorum, çünkü siyasal kültür toplumdaki bireylerden bağımsız, onların üstünde ve ortaklaşılan değerlerdir.
***
Peki siyasal kültür nasıl oluşur? Siyasal kültür, siyaset üzerine yapılacak “entelektüel faaliyetler” ve “eylemlerle” oluşur. Siyasal kültürü toplum bilincine “bilgisayara program yükler gibi” yükleyemeyiz. Oluşması zaman ve emek ister. Siyasal kültürün oluşumu, tezleri olan bir kadronun ve yahut da bir dehanın ortaya çıkıp, önerdiği siyasal düzenlemeleri topluma arz etmesiyle başlar.Bu tezler toplumsal hayatın getirdiği yoğun ilişkiler zemininde etkileşime girer ve tartışılır. Bu siyasal tezleri ortaya koyan kadroların toplumun düşünce ve eylemlerini biçimlendirebilmesi, oluşturdukları kuramların yaşama ne kadar uyumlu ve ne kadar ikna edici olduğu ile doğru orantılıdır. Çünkü şahıslar karşılaştıkları tüm olayları “paradigma” dediğimiz “kabul ettiği bir doğrular sistematiği” içinde yargılar. Kendisine önerilenleri de ancak paradigması ile uyumlu ise benimser. Öyle ise bu tezleri geliştiren siyasi kadronun, adına hareket ettiği toplum kesimini çok iyi tanıyor olması gerekir.
***
Neticede, bu şekilde oluşturulan tartışma ortamında kişiler birbirlerinin değerlendirmelerinden etkilenir ve fikirleri değişime uğrayarak yavaş yavaş birbirlerine benzeşmeye başlar. Bakarsınız ki en başta karşı çıktıkları tezleri -farkına vararak veya varmayarak- savunmaya başlayanlar dahi olur… Hatta sizin öne sürdüğünüz fikirleri alıp, sizi dışlayarak savunuyorlarsa, bu ortaya konulan fikirlerin güçlülüğüne ve siyasi kültüre dair çalınan mayanın tuttuğuna bir işarettir. Bu, zamanla bir kolektif bilinç ortaya çıkartır ve olaylar aynı şekilde yorumlanmaya ve sorunlara yönelik benzer çözümler seslendirilmeye başlar. Yani toplumun siyasal olayları algılama, değerlendirme ve yorumlamasında yeni bir kültürel alt yapı ortaya çıkar ki işte bunun adı siyasal kültürdür.
***
Siyasal kültür güçlüyse, benimseyenlerin çoğalmasıyla artık bir “siyasal toplum” da oluşur ki, artık fikirden eylem aşamasına geçiliyor demektir. İşte bu dönemde kurumsallaşma ortaya çıkar.Yani temsiline talip olunan kesimler artık harekete geçmiş, siyasi alanda bir güçbirliği oluşuyor demektir.
***
Burada gelenekselleşmiş bir yanlışa işaret etmemiz gerekir. Eskiden beri dernek yöneticilerimizin çoğu, “Dernek binasına girerken siyasi düşüncelerinizi kapının yanındaki askıya asın, içeri öyle girin” derler. Bu, her ne kadar çatışmaları içeri taşımamak için ve iyi niyetle söylenmiş olsa da yanlış bir sözdür. Halbuki bu siyasi düşünceleri kendi halklarının varlık mücadelesinin örsüne koyup dövmeleri, şekillendirmeye çalışmaları gerekirdi. Bu yaklaşım sebebiyledir ki “Çerkes sivil toplumu” 70 yıldan bu yana kendi “siyasal toplumunu” ortaya çıkartamamıştır. Sakın ana akım siyasi partilerde siyaset yapan isimleri hatırımıza getirip bir siyasal toplumun var olduğu zannına kapılmayalım. Onlar “Çerkes siyasi toplumuna” değil, “Türkiye siyasi toplumuna” mensup siyasetçilerdir. Onların toplumlarıyla teması sadece kültüreldir. Eğer bizim siyasal toplumumuza mensup olsalardı, örneğin Meclis kürsüsüne çıkıp saatlerce andımızın küçük çocuklara okutulmasını savunan nutuklar atmazlardı. Bu zihniyet sebebiyle toplumumuz 2010’lara kadar “folklorik toplum” yapısı içinde sıkışıp kalmış ve çok değerli bir zaman dilimini boşa geçirmiştir. Hiç olmazsa 30 yıl önce, 1993 seçimleri sonrasında siyasallaşma sürecini başlatabilseydik, bugüne kadar çoktan “siyasal kültürümüzü” oluşturmuş; bugünlerde de izleyeceği yol haritasını olgunlaştırmış ve yol alan bir “siyasal toplumumuz” olurdu. En az 30 yıllık bir gecikme sonrasında bu misyona ÇDP talip oldu. Bunu net olarak söyleyebiliriz. ÇDP kısa sürede pek çok tabuyu yıkmış, konuşulmayan sorunları konuşulur, çözümleri de dillendirilir hale getirmiş; bir “siyasal kültürün” ve buna paralel olarak bir “siyasal toplumun” oluşması yolculuğunu başlatmıştır. ***
Peki tüm bunlar ne getirecek?
Süreç kesintiye uğramayıp belli bir güç birikimi sağlandığında, şimdiye kadar görmezden gelinen ancak varlığını devam ettirme arzusundaki bir toplum kesimi, devletle ciddi bir siyasi bağ kurmuş; Sorunlarını gündeme taşıyıp, hakkındaki karar süreçlerine de etki eder hale gelmiş olacak. ***
En başta sorduğumuz, “siyasal kültür” niçin önemlidir sorumuza dönersek, “varlık mücadelesini devletin meselesi haline getirecek olan siyasal toplumun embriyosunu içinde barındırıyor olmasından dolayı“ siyasal kültür” oluşturmak çok ama çok önemlidir” diyebiliriz.
***
Bu düşüncelerle Çoğulcu Demokrasi Partimizin 7. Yaşını kutluyorum.
229