Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, atanmış olduğu bakanlık görevini devir alırken yaptığı, “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Kurala dayalı bir Türkiye ekonomisi, özlenen refaha ulaşmamızda önemli olacaktır. Makro finansal istikrarı önceliklendireceğiz.” açıklamasının son yıllarda uygulanan ekonomi politikalarının yanlış ve rasyonellikten uzak olduğunun iktidar tarafından resmi olarak ilanı anlamına geldiğini herkes kabul etmektedir.
Oysaki iktidar o ana kadar uygulanan ve ‘’heterodoks’’ olarak adlandırılan ekonomi politikalarının doğru olduğunu ve son beş altı yıldır hiç de iyi gitmeyen ekonomiyi düzlüğe çıkaracağını savunmaktaydı. Bu yanlış politikalar, özellikle son yıllarda uygulanan faiz ve kur politikası, merkez bankasının döviz rezervlerini tüketmiş, net rezervin eksiye dönmesine neden olmuş ve enflasyonu da azdırmıştır. Covid pandemisi nedeniyle ekonominin uzunca süre kapanmış olması elbette enflasyon üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır. Ancak, uygulanan yanlış politikalar enflasyonu olması gerekenin çok ötesine taşımış, resmi verilere göre üçlü hanelere yaklaştırmış, bazı ölçümlere göre ise üçlü hane sınırının aşılmasına sebep olmuştur.
Burada Cumhurbaşkanının enflasyonla faiz arasındaki ilişkiyi yanlış değerlendirmesi ve kurdaki artış eğilimini dikkate almadan faiz düşürme kararında ısrarcı olması önemli bir kırılma yaratmıştır. Cumhurbaşkanının öteden beri düşük faizden yana olduğu bilinen bir husustur. Faizin düşük olması elbette üretim maliyetleri açısından arzu edilen bir durumdur. Ancak, problemli olan, ekonominin içinde bulunduğu durumu rasyonel bir şekilde değerlendirmeden, ısrarlı bir şekilde emirle faizin düşürülmesidir. Ekonominin ısındığını, ekonomik gidişatın bozulduğunu önceden gören yabancı yatırımcıların paralarını ülkemizden çekmeye başladığı, bundan etkilenen yurt içi tasarruf sahiplerinin de dövize yöneldiği ve kurların artma eğilimine girdiği bir ortamda faiz düşürme konusunda ısrarcı olunması hem döviz kurunu nerede duracağı öngörülemez şekilde patlatmış, hem de enflasyonu azdırmıştır.
Enflasyon, ekonomi ve sosyal hayat üzerinde merkez bankası referans faizinin yüksek olmasının yaratacağı tahribattan çok daha fazla tahribat yaratan, düşük gelirli kesimleri ezen, dolaylı, adaletsiz, haksız bir vergi niteliğinde ve sonuçları çok daha ağır olan bir faizdir.
Hükümet, bozulan ekonomik dengeleri düzeltmek için, daha önceki yaklaşımının tam tersine, yeniden yüksek oranda faiz artışları yapmaya yönelmiştir. Ekonominin bu şekilde krize girmesinin temel nedenlerinden birisi de iktidarın yirmi yılı aşkın yönetim döneminde sıkça sözü edilen yapısal ekonomik dönüşümleri gerçekleştirememiş olmasıdır. Uzunca yıllar göreceli olarak istikrarlı seyreden dönemde ülkeye giren yabancı sermayenin –…ki bunların önemli bir kısmı sabit yatırım olmayıp portföy yatırımlarıdır- yarattığı para bolluğu sanayi üretiminden ziyade inşaat yatırımlarına ve harcamaya gitmiştir. Ekonomi üretimden ziyade harcama ile büyümüş, dış ticaret açığı kapatılamamıştır.
Ülke ekonomisinde üretim, istihdam, ihracat eksenli yeterli bir dönüşüm ve gelire dayalı adil bir vergi düzeni oluşturulamamıştır.
Gelinen noktada ekonominin dengeleri ciddi bir şekilde bozulmuş, enflasyon yirmi yıl öncekinin üzerine çıkmıştır. Enflasyonun hızla mevcut seviyelere çıkması birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Piyasadaki fiyatlama davranışları bozulmuş, piyasa aktörlerinin mal ve hizmetlerine maliyete dayalı olmayan keyfi zamları denetlenemez hale gelmiştir. Kiralardaki artış birçok dar gelirlinin aylık gelirini aşmıştır. Gün geçmiyor ki bir kısmı cinayetle sonuçlanan kiracı-ev sahibi kavgaları gazete ve televizyon haberlerine konu olmasın. Gelir dağılımı gittikçe bozulmakta, düşük gelirliler ve emekliler enflasyonun ağırlığı altında ezilmektedir.
Emekli maaşlarına yapılan gerçeklerden kopuk zam oranları bu kesimin mağduriyetini derinleştirmektedir. Taban emekli maaşları oldukça düşük olmakla birlikte, zaman içinde yapılan gerçekçi olmayan zamlar nedeniyle tabandan daha yüksek maaş alan emeklilerin maaşları da asgari ücretle kıyaslandığında bile neredeyse yarı yarıya düşmüş durumdadır.
Gerçekçi olmayan zamların yarattığı diğer bir çarpıklık ise aynı sürede çalışıp aynı miktarda prim ödeyen emekliler arasındaki ücret farklılıklarıdır. İktidar kanadından emeklilere ek zam yapılacağı, bunun seyyanen mi olacağı, cumhuriyet ikramiyesi şeklinde mi olacağı, yoksa taban ücrete zam şeklinde mi olacağı seçenekleri üzerinde çalışıldığı yönünde haberler gelmektedir. Cumhuriyetin 100. kuruluş yıl dönümü ikramiyesi şeklindeki bir seçeneğin emekli maaşına zam şeklinde dile getirilmesi bir garabettir. Emeklilerin beklentisi; enflasyonun ağırlığı altında ezilmesini ve yaratılan tahribatı ortadan kaldıracak, insanca yaşamasına yetecek bir maaş seviyesi ve ücret zammıdır. Bununla birlikte ikramiye verilirse anlamlı olur, yoksa zam ihtiyacını ve beklentisini bu şekilde geçiştirmeye kalkmak bir çözüm değildir. İktidar bir an önce yarattığı bu tahribatı gidermelidir.
Paranın bolluğunda bir kesimin yediği paraların hesabını, hesap ödeme zamanı dar gelirlinin sırtına yüklenmesi kabul edilemez. İktidar topluma tasarruf yapmasını tavsiye etmektedir. Topluma örnek olması bakımından buna öncelikle hükümet edenler öncülük etmelidir. Kamuda tasarruf tedbirleri uygulanacağı yönünde açıklamalar yapılmakla birlikte bu konuda atılan hiçbir somut adım görülmemektedir.
Bütün bu yaşananlar, mevcut başkanlık sisteminin ciddi bir revizyona muhtaç olduğunu göstermektedir.
Yönetimi, günü kurtaran idare-i maslahatçı kararlar almaya değil; gerçeklikten kopmayan bir yaklaşımla sorun çözen kararlar almaya davet ediyoruz.
FARUK ARSLANDOK
Çoğulcu Demokrasi Partisi
Genel Başkanı
441
…MOTORİNE DOLAR BAZINDA ZAM YAPILDIĞI MÜTTETÇE HAYAT PAHALILIĞININ ÖNÜ ALINAMAZ….